Hafta ortası televizyonda haberleri seyrediyordum. İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt’daki ana binasının önünde polis öğrencileri copluyordu.
İÜ öğrencileri, yeni yemek düzenlemesine karşı çıkmak için toplanmış, yazdıkları dilekçeleri rektörlüğe götürecekken polis tarafından dağıtılmıştı.
Sabah, oğlu İÜ’nde okuyan ev sahibim dert yandı; “Üniversitede yemeğe zam yapmışlar. 3.5 lira olan akşam yemeği 18 lira olmuş. Üstelik sabah kahvaltısını da kaldırmışlar.”
***
Ben İstanbul Üniversiteliyim. Hayatımın en renkli, bir o kadar da zor günlerini üniversitede geçirdim. Kavga, dövüş, politika, mücadele, tiyatro, edebiyat, sanat, aşk, seyahat, çalışma, aşk ve dostluklarla dolu yıllar…
O yıllarda üniversitelerde iç savaş vardı.
16 Mart Katliamı bize yaşatılan terörün en kanlı katliamıydı.
Kavgayı durduran sebeplerden biri de merkez binadaki Turan Emeksiz Yemekhanesi’nden gelen öğle kumanyasıydı.
Kasalar içinde gelen kumanyalarımızı alır, bir köşeye oturur, naylon torbayı açar yerdik; ne kavga, ne dersler, ne de sınavlar; fazla karbonatlı, sert kuru köfteleri ekmek arasına sıkıştırır, yumurtaları tokuşturur, ayağımızın altında ezdiğimiz boş meyve suyu kutuları ile fakülte koridorunda maç ederdik.
Turan Emeksiz, sağcısı, solcusu binlerce öğrencisini her koşulda doyurmaya devam ederdi.
12 Eylül’den sonra Turan Emeksiz Yemekhanesi, üniversitenin Beyazıt’daki merkez binasında sıcak yemek vermeye başladı. Yüzlerce öğrenci kısa bir beklemenin ardından metal kablarda aldığımız yemeğimizi İstanbul Boğazı’na bakarak yerdik.
Turan Emeksiz mutfağı yaz aylarında üniversitenin Enez’deki yaz kampında da yemek verirdi. Turan Emeksiz’in baş aşçısına Enez Kampı’nda, kaç kişiye yemek yapacaklarını nasıl bildiğini sormuştum; “Her sabah üniversitenin merkez kapısında beş dakika durur, giriş yapan öğrencilere bakıp kaç kişilik yemek yapacağıma karar veririm” demişti.
Üniversiteyi birlikte okuduğum arkadaşlarımı arayıp Turan Emeksiz’i sordum.
Bir arkadaşım, çiftçi bir ailenin çocuğuydu. Köyde yetişmiş, liseyi çalışarak okumuş, üniversiteyi kazanmıştı. Üniversitede okuduğu yıllarda da çalışmıştı. Sonra bitirdiği fakültede akademik kadroda yer aldı. Şimdi emekli.
Arkadaşımın verdiği yanıt net oldu:
“Taşralı, imkanları sınırlı bir genç için Turan Emeksiz’in ucuz yemeği, şehirde yaşama tutunmakdır.”
Belli ki bir köylü bir çocuk olarak İstanbul’a gelen arkadaşım için Turan Emeksiz, çorbası, eti, pilavı, ekmeği ile yaşama tutunduğu bir mabetti. Arkadaşımda bu mabedin ona sunduğu aş ile gene yemekhanenin okuluna öğretmen oldu.
Avukat bir arkadaşım var, Hukuk Fakültesini bitirdi, şimdi avukat. Turan Emeksiz’i ona sordum;
“Üniversite hayatım boyunca bir kere bile taksiye binmedim, lokantada yemek yemedim. Nasıl bineceksin taksiye, lokantaya nasıl gideceksin? Para mı var?
Bizim taksimiz otobüs, lokantamız da Turan Emeksizdi. Merkez binanın bahçesinde çimenlere oturur, iki öğle arasında piknik yapar kumpanyanızı yer, tavuk çıkmışsa , ‘Martı verdiler gene,’ köfte çıkmışsa ‘Lastik var bu ķöftenin içinde” der dalga geçerdik..
Karşı tarafı da dinlemek bakımından zammı savunan üniversiteden bir arkadaşıma da sordum. Şöyle cevapladı;
“Yani üstad hem 2,5 lira, hem cam kenarı olmuyor. Sol tripdekiler kızlara hava atmak için protesto ediyorlar. Bunları yurt dışında bir üniversiteye göndermek lazım.”
Öğrenciler bu sığ sözlere karşı
“Müşteri değiliz öğrenciyiz!” deyip, yeni yarı yılın başlayacağı 17 Şubatta, yemek boykotu yapacaklarını açıkladılar.
Üniversitenin tatile gireceği gün, yemekte Kremalı Mantar Çorbası, Etli Kuru Fasulye, Şehriyeli Pirinç Pilavı, Karışık Turşu var.. Dilerim menüye cop eklenmez.
5 Ocak 2020 Pazar
Sabah öğrendim; İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencisi Sibel Ünli yaşamına son vermiş. Sibel’in son sözleri “Yemek kartımda 1 lira kalmış, gidecek yerim yok, iş arıyorum” olmuş..
Sibel yaşama tutunamadı. Çok üzgünüm.