Edebiyatın son varoluşçusu Milan Kundera, bir romancı ve bir düşünürdür, müthiş donanımıyla, karakterlerini bir duruma sokar, o durumun getirdiği bir kavram bulur, bu kavram üstüne bilgi ve düşüncelerini paylaşır, ama aslolarak bütün bu süreçler kopmaz bir edebi bağla roman olur, bize de okumak, yüreğimizle ve aklımızla kavramak kalır onun romanlarını…
“Düşünüyorum, öyleyse varım, diş ağrılarını hiçe sayan bir entelektüelin kelamıdır. Hissediyorum, öyleyse varım, çok daha genel kapsamı olan ve yaşayan her varlığı ilgilendiren bir gerçektir. Benliğim, temelde sizinkinden düşünceyle ayrılmaz. Çok insan, az düşünce vardır: hepimiz düşüncelerimizi birbirimize aktarır, birbirimizden ödünç alır, çalarken aşağı yukarı aynı şeyleri düşünürüz; ama biri ayağıma basarsa, acıyı hisseden sadece ben olurum. Ben’in temeli düşünce değil, acıdır: en temel duygu olan acıdır. Acıda, bir kedi bile, biricik ve bir başkasıyla yer değiştirmesi olanaksız ben’inden kuşku duyamaz. Acı keskinleşince, dünya yok olur ve her birimiz kendi kendimizle kalakalırız. Acı, benmerkezciliğin okuludur.”
Milan Kundera’nın sevdiğim kitapları: Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, Şaka, Gülünesi Aşklar, Yaşam Başka Yerde, Gülüşün ve Unutuşun Kitabı, Ölümsüzlük, Yavaşlık, Kimlik romanları ve Bir Buluşma adlı deneme kitabı…
Modern zamanın masal anlatıcısı İhsan Oktay Anar, bir felsefeci olarak, tarihle ilişkisini hayal ile hakikatin birlikte koşturduğu bir oyun alanı gibi kullanmış, buraya keder kadar gülmek de, merak kadar gerilim de girmiş, bunların hemhal olmuş halleriyle romanlar sunmuştur bize….
“Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazen o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı. Oysa, Uzun İhsan Efendi, Dünya’nın şahidi olmanın gerçek bir ibadet olduğunu sık sık söylerdi. Her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı. Dünyaya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya’nın şahidi olmaktı.”
İhsan Oktay Anar’ın sevdiğim kitapları: Puslu Kıtalar Atlası, Kitab-ül Hiyel, Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri, Amat, Suskunlar, Yedinci Gün…