Berlin Duvarı yıkıldığında iki kutuplu dünyanın sonun geldiği ve kapitalizmin mutlak galibiyetinin geldiğine inanıldı. Geçenlerde bir yazıda bahsettiğim gibi. Hatta Berlin Duvarı’nın yıkılması gibi benzer bir ikonik olayda Fukuyama’nın aynı tarihli ‘’Tarihin sonu’’ makalesi olarak kabul edildi. Aradan 30 yıl geçti, duvarların yıkıldığı dönem bitti derken, Trump Meksika sınırına, Avrupa, Türkiye ve mümkünse Afrika’dan gelecek göçleri engellemek amacıyla Avrupa’nın tüm Akdeniz kıyısına duvarlar örme çabasını içine girdi. Neden? Hani dünyanın sonuydu, mutlu günler gelecekti.
Sorunun cevabı Abbas Kiyarustemi’nin ‘’Kirazın tadı’’ filminde geçen bir fıkrada saklı. Bir Türk, doktora gitmiş diye başlayan fıkrada, adam doktora her yerim ağrıyor der. Doktor da neresi der. Adam, başlar eliyle vucudunun çeşitli yerlerine dokunur ve işte doktor görüyorsun her yerim ağrıyor der. Doktor’da adamın dokunduğu parmağına bakar ve der ki sorun vucudunda değil, parmağın kırılmış. Batı kapitalizmi için durum tam da bu aslında. Her yerde sorun görüyor ancak asıl sorunun kendisi olduğunu göremiyor.
Fukuyama’nın dünyanın sonu olarak gördüğü Sovyetler’in çöküşü ile cennetin dünyada başlayacağı iddia ettiği görüşündeki değişimi geçenlerde Wall Street Journal’de yazdığı ilginç makalesinde belirtti. Cennet müjdecisi Fukuyama, 30 yıl sonra komunist kötülerin olmadığı kapitalist cennette kapitalist demokrasinin olmazsa olmazı hukuk sisteminin dışında kalacak yeni bir yapı öneriyor ‘’Derin devlet’’ Bu yapı demokrasi adına demokrasi dışı müdahalelerde bulunma hakkı olan iyilik için kötülük yapma gücüne sahip bir yapı olarak gösteriyor. E ne oldu? Kapitalist cennetinizden şeytan komunistleri de kovdunuz, geride kalan herkes mutlu huzurlu yaşayacaktı hani?
Micheal Bay’ın son filmi 6 Underground’a bakıyorum tam da Fukuyama’nın son ruh halini ve de batı kapitalizminin güncel ruh halini sinemaya yansıtan bir film olmuş. Filmde Pakistan sınırında ‘’Turqustan’’ adında bir ülke var, (burada isimlere yere takılmayın önemli olan kapitalizmin cennetinin dışında bir yer olduğu!) Bir diktatör tarafından yönetliyor. Diktatör zevku sefa içerisinde yaşıyor, her diktatör gibi (Trump içinde porno yıldızları vs’nin iki de bir dava tehdidinde bulunup, para ile susturulması bu kapsama girmiyor olsa gerek) Holywood filminde mutlak kötü olur da, rol model olarak önerilecek biri olmaz mı? O da var. Diktatörce dışlanmış, sürgün edilmiş melek kardeşi de var.
Diğer taraftan hırsız, paralı asker vs’den oluşan bir Amerikan süper kahramanlar grubu da oluştu mu, al işte muhteşem Holywood kalıplarına sahip film! Ancak filmde bu kahramanları bir araya getiren (ve hiç de role uygun olmadığını düşündüğüm) Ryan Reynolds’un oynadığı parayı nerden vurduğu belli olmayan gizemli milyarder bir yönetici de var. Seyirciye de Mahmut Tuncer’in beyin yakan şarkısındaki gibi sormak kalıyor ‘’Ne duruyorsun yönetmen amca, haddini bildir şu diktatör köpeklere ve halkı kurtar’’
Filmde diktatörlüklere, güya Amerikan devletine rağmen savaş açan modern Robin Hood’umuz diktatöre bilimin de gücünü kullanarak gereken dersi veriyor ve halka uygun gördüğü lideri hediye ediyor. İzlerken istemsiz olarak gözleriniz yaşarıyor ve diyorsunuz ki çok yaşa yüce gönüllü Robin Hood. Okurken haklı olarak ne alaka Robin Hood diyebilirsiniz. Yani zenginden alıp fakire vermiyor ki? Biraz geniş düşünelim lütfen, günümüzde Suriye ya da Afrika’dan batıya göçün nedeni ne? Fakirlik ve savaş mı? Yapmayın lütfen, demokrasi olmadığı için hepsi ölümü göz önüne alıp batıya kaçmak istiyorlar. Bakın Katar, Birleşik Arap Emirlik’lerindeki insanlar da demokrasi yok diye özel uçakları ile part time da olsa batıya kaçıp bir nefes demokrasi çekip geri geliyorlar. Suriye’dekiler aşırı demokrasi düşkünü olduğu için komple kaçmak istiyorlar tek fark bu. Yani Afrikalı ve Suriye’liler için acı gerçeği görmemiz gerek onlar Katar’lılar gibi dozunda demokrasi ihtiyacı yerine aç gözlü davranıp sürekli demokrasi istedikleri için kaçıyorlar batıya.
Şaka bir tarafa da yıl olmuş 2020 hala bu kadar aptalca filmleri yapmaya tenezzül ediyor oluşu gerçekten kapitalizmin içinde bulunduğu düşünsel sefaletin de bir göstergesi olsa gerek. Bu arada filmde diktatörün kardeşini canlandıran İranlı oyuncu ve yönetmen Payman Maadi için de ne diyebilirim ki. Filmin içeriğine uygun ve de en iyi oynayan aktör ancak keşke bu filmde olmasaydı. Bir ayrılık gibi güzel bir filmle hatırlamak istiyor insan Maadi’yi, işbirlikçi bir Holywood filmindense…
İran demişken, İran devletinin sembol isimlerinden Kasım Süleymani’nin üstün teknolojik imkanlarla Amerika tarafından süikaste uğratılması da Amerika’nın gövde gösterisi açısından çok başarılı bir hamle. Sonuçları ne mi olacak? Olaydan alakasız pek çok insanın öldürülmesi daha çok kaos! Ancak Amerika’nın istediğide tam da bu. Eskisi gibi Ortadoğu bir enerji ve sömürü alanı değil artık Amerika için. Daha çok kapitalist güç anlamaında yükselen Çin ve az da olsa Rusya’nın kontrolü altında olmaması gereken bir bölge. Bunun için de kaos içinde kalması en ideali.