– Yav arkadaşım, dostum Lütfi Bey, tamam, netiğcede hepimiz eş dost akrabaayı bi yere bi işe yerleştiriyoruz da… Yav o senin hala oğlu Elvan Bey, hiç olmuyo o televizyon kanalında. Bir sohbetimizde kendin söylemiştin, bebekken kafasını at ısırmış, “Sışardan belli olmuyo ama az biraz havaleli oldu ondan sonra oğlan” dediydin. Şimdi, tutup niye bir televizyonun yönetimine koyuyon ki o çocuğu? Bayramların ismini filan bilmiyor, efendime söyliyim imla yanlışı dolu deli saçması alt yazılar geçiriyor… Filmleri, dizileri yanlış yerlerinden kesip biçiyo… Kurban olıyım alalım o çocuğu ordan…
– Niyeymiş Süad Bey? Çocuğun kafasını at ısırdı diye, cemiyet dışı mı kalsın? İşi gücü olmasın mı bu çocuğun? Asıl sen kendi işe koyduğun akrabalarına bak. O havaalanına soktuğun, yeğenin mi, kuzenin mi ne, “Hanımı kolay pinsin” diye koskoca uçağı evine kadar sürdürtmeye kalktı. İnsan bu kadar mı görmemiş olur? Nerde kaldı liyakat, nerde kaldı akıl fikir.
– Birincisi o hadise öyle değil. Sırf o çocuğun ayağı ordan kaysın da Fikret alçağı kendi kabiliyetsiz kızını oraya yerleştirsin diye atılmış bi iftira var ortada. Algı yönetimliği etti birileri orda. Esas Fikret’in yarım akıllı kızı o pozisyona yerleşseydi, uçakları hava trafiğini felan düğümleyip gök yüzünü birbirine katardı. Siz benim yerleşdirdiğim yiğenin bulutlu bipli yerlerine kurban olun be. Peh…
– Ne potizim bir insanmışsın sen ya Süad. Nasıl konuşmalar bunlar? Fikret Abi kızını Seyir Hidrografi ve Oşinografi dairesine yerleştirdi. Hiç duydun mu seyir hidrografi ve oşinografiyle alakalı olumsuz bir gelişme? Aksine kız dahil olduktan sonra seyir hidrografi ve oşinografide dünyaya parmak ısırtacak bir noktaya gelme noktasında olduk.
– O kız, orası zannedip başka bir yere gidiyodur da ondan öyledir. Keşke kızın gittiği yer neresiyse, senin cahil hala oğlu Elvan da gitse oraya. Yoksa yayın yapıyorum, haber veriyorum zannedip yanlışlıkla yangın çıkarıcak o televizyonda.
– Edepsizlik etmek suretiyle, boş konuşma noktasındasın Süad. Terbiyeni sür’atle devreye al. Yoksa süreç senin ağzını burnunu eline vermemle netiğcelenecek ona göre.
– Süreci dikkatle takip ediyorum. Hele bi hamle et; bakalım kim kimin ağzını burnunu diğgerinin eline veriyo. Istratejik yerlerine vururum lan senin, ibiş!
– Şimdi beyle olduk de mi Süad Bey? “Ağam bana bi büfe ruhsatı ayarla” diye kapımda yatıyodun, bizim kediyle beraber paspasın üstünde uyuyodunuz lan!
– Sizin sülaledeki tek akıllı varlık o kediydi zaten. Akraaba evliliğinden mi türediniz neettiniz bilmem ki? Kimi nereye yerleştirsen orayı çökertiyo. En son su ürünleri haline enişdengili müdür yaptın, on beş balık cinsi ortadan kayboldu, daha da bizim denizlere ayak basmıyolar, yalan mı?
– Esas senin dayı oğlu rasathanenin teleskobunu alıp eve götürmedi mi?
– Yav git işine. Teleskobunan ne işi olur benim dayı oğlunun. Senin dediğin gene Fikret’in kızlarından biri. İyi lan, o da güzel. Kendiniz yapıp benim, tertemiz, alnı açık, efendime söyliyeyim, liyakat sahibisi yakinlerimin üstüne atın.
– Hadordan, Orman Çiftliği’nde bal üretimi yapan kraliçe arıyı kovanından alıp evinin balkonuna götürmüş adamsın lan!
– Tevbe estağfurullah. Arı kendi geldi olm. Hür iradesiyle vaziğfe yerini değiştirip bundan böyle özel sektörde çalışma noktasında şahsi bir karar verdi. Kovanını getirip daha modern bir teğsisle inovaatif olarak bi balkona, bi bahçeye kurmuşsa bunda ne var? Nerde kaldı serbest piyasa, hür rekabet, libaral ekonomi? Yanlış mıyım? Arı nerde isterse orda üretim yapar. Yiter artık, aşın bunları dostum. Biraz vizyon, kurban oliim biraz vizyon. Çağyı doğru okuyun. Ayrıyetten orman çiftliğinin hayvanat bahçesinde bir alpaka kayıp, ona nooldu acaba? Kimin hanımlarından biri onun kürkünü giyiyor acaba? Anladabiliyo muyum? Nedir bu alpaka hayvanının esrarı? Kayıp alpaka bir kimde?
– Tamam lan tamam baarma. Tamam alırım ben Elvan’ı ordan, yerine senin oğlanı koyarız.
– Hah şöyle. Bu arada benim kovandaki arılar oğul verdi. İki üç yüz tanesini al götür, bahçeye koyar taze bal yirsiniz.
– Yiriz yiriz de. Elvan noolacak, onu ordan alınca neriye yerleştirecem? Durumu biliyosun, bebekken kafasını at ısırdı. Havaleli oğlan, çok sinirli. Gelip camı çerçeveyi indirir, samiğmiyyetsiz medyaaya filan konuşur…
– Ona çok güzel bi yer açılacak yakında. Bi banka işi var ya, o olanda, en az iki üye koycaz o bankanın yönetim şeysine. At ısırığı mikemmel kafasıynan orda istediği kadar oturur işte.
– Ha o iyi bak. Öbürüne de Fikret’in kızlarından birini koyarız…
– Benim anlamadığım, bu Fikret ibişinin nası on altı tene kız evladı oluyor? Bi kaç hanımı var biliyorum, onların hepsinden de mi kız çocuğu olmuş yani? Tesedüfe de bak sen.
– Anlıyon da anlamazdana geliyon. Ahahoğğğ.
– Ehisi ehisi ehisi…