– Suç Unsuru filminde anlatılan hikaye, sizin birebir yaşadığınız bir olaymış. Bize bu hadisenin nasıl gerçekleştiğini anlatır mısınız?
Öncelikle Varyete ekibi yani Süleyman Arda Eminçe, Kaan Songün, Behlül Berk Parça olarak üç kişiyiz ve ortak düşüncelerimiz olduğunu belirterek soruları yanıtlamaya başlamak istiyoruz. O dönem Berk’le birlikte, Eylül 2015’de, Moda’ya yeni taşınmıştık. Tadilat, taşınma, yerleşme, temizlik yaklaşık bir ayımızı almıştı. Biz bu işlerle boğuşurken 30 Eylül günü Kaan gelerek Zeki Demirkubuz’un ‘’Bulantı’’ filminin özel gösterimine ait biletlerle bizi dışarı çıkarmıştı. Gösterimden sonra bir arkadaşımızın evinde, artık bizim de uzun metraj film yapmamız gerektiğini konuştuk. O sıralar kısa film yapmayı planladığımız polis hikâyesini geliştirerek, ilk uzun metrajımıza hazırlanmayı kararlaştırdık. Fakat adli olaylara uzak insanlar olmamızdan dolayı hikâyeyi nasıl genişletebiliriz düşüncesi üzerinden hiç polis tanımadığımız gerçeğini de fark etmiştik. Gece geç saatlerde Kaan’la ayrıldık ve eve döndük. Birkaç saat sonra da mahkeme emriyle gelen polis ekipleri tarafından evimize operasyon düzenlendi. İlk anlarında o sırada oyuncu olarak bulunduğum Alman dizi ekibinden arkadaşların kötü bir şakası olarak yorumladım. Ancak kısa bir süre sonra durumun ciddiyeti anlaşıldı. Hakkımızda bir ihbar yapıldığı ve bunun sonucu olarak bu soruşturmanın şüphelisi olduğumuzu öğrendik. Silah kaçakçılığı gibi ağır bir suçla itham ediliyorduk. Geçirdiğimiz soruşturmanın şokunu atlattıktan hemen sonra beklediğim senaryonun geldiğini idrak ettim. Olan biteni izlemeye başladım. Tabi ki olayla ilgili tedirginliğim de sürüyordu. Bir sabah en güvenli hissettiğiniz yer olan evinizde uyandığınızda adli bir olayın konusu olduğunuzu öğrenmek ve tepkilerinizin ne kadar kısıtlı ve aciz kaldığıyla yüzleşmek durumunda kalıyor insan.
– Böyle bir olay yaşamasaydınız şu anda hayat sizin için nasıl olurdu? Yani yaratıcılığınıza, yaşamınıza katkısı ne oldu?
Yaşadığımız olay bizim açımızdan oldukça travmatik olsa da bunun herkese anlatılması gereken bir durum olduğunu düşündük. Başımızdan geçen baskından yaklaşık yirmi gün sonra Dilek Doğan vakası yaşandı ve bizi çok etkiledi. Aslında ne kadar büyük bir badireden sağ kurtulduğumuzu fark etmemizi sağladı. Bu gibi anlamlandıramadığımız tecrübelerimizin esasında hayatımızdaki kritik etkilerini kavramamız, süreci yaşarken pek de mümkün olmuyor. Dolayısıyla insan gibi, fikirlerin de olgunlaşması için zaman ve idrak gerektiği kanısındayız. Ürettiğimiz kadar ilerleyebileceğimiz bir işle meşgulüz ve bu disiplini korumaya çalışıyoruz hayatımızda. İlk soruya dönecek olursak, böyle bir olay yaşamamış olsaydık da film yapmaya devam edeceğimizi biliyoruz. Bu yaşadığımız talihsizliği de çok fazla insana aktarma isteği duymamızın sebebi ise empati sağlamak gerektiğidir. İnsanlar kendi başlarına gelmediği zaman bu tip şeylerin yaşanmadığını varsaymak gibi bir gaflet duygusuna kapılıyor. Sinemanın, kitlelere ulaşmanın en etkili yolu olduğunu düşünüyoruz. Nitelikli örneklerin, empoze edilmeye çalışılan ideolojilerden daha önemli sonuçlar yaratabildiğini görebiliyoruz. Bu sebeple de dert edindiğimiz meseleleri, yine yapabildiğimiz en iyi yöntem olan sinema ile aktarmaya devam etmek istiyoruz.
– Olayı filme aktarmaya nasıl karar verdiniz?
Olayın duygusal etkilerini atlattıktan sonra yaşanan garipliğin başkalarınca da bilinmesi ve anlatılması gerektiği kararını aldık. Berk’le birlikte olayı tekrar tekrar konuşarak yaşananları kare kare not almaya başladık. Sonrasında oturup senaryolaştırmaya başladım. Olanları ajite etmek yerine izleyenlere keyif aldırabilecek eğlenceli bir hikâye yaratmaya çalıştık. Ülke sineması için de örneği pek bulunmayan, tek mekanda geçen bir kara komedi ortaya çıktı. Elimizdeki senaryoyu birlikte tartışarak değerlendirdik ve film yapmaya karar verdik. Film yapmak tabi ki kolay bir iş değil nasıl yapacağımızı da konuştuk. Yaşamsal giderlerimizden arttırdıklarımız, küçük birikimlerimiz, hatta yıllarca verilen emeğin karşılığı kazanılan tazminat ve kişisel borçlanmalarla bu projeyi ortaya çıkardık. Senaryomuzla birlikte oyuncuları belirlemek için konuşmaya başladık. Hikâyemizi ve koşulları samimiyetle anlattığımızda gönülle bu işe dahil oldular. Keza kamera arkası ekibi de projeye ve bize inandıkları için bu işe omuz ve emek verdiler, hep birlikte bu filmin ortaya çıkması için çalıştık. Kısıtlı imkanlara sahip olsak da önemli ve özel katkılarla bu projeyi tamamlayabildik ve şimdi izleyebileceğiniz hale getirebildik.
– Hadisenin ardından bir de mahkeme süreci var. O dönem konuyla ilgili nasıl bir karar verildi? Neler yaşadınız?
Baskının hemen ardından adliyeye gidip konu edildiğimiz dosyayı görmek istedik fakat savcıyla dahi görüştürülmeden gizlilik kararı olduğu ve tebligat ile bilgilendirileceğimiz bilgisini alabildik. Bir buçuk yıl hiçbir haber alamadık. Başka bir nedenle adliyeye gittiğimizde durumuzu öğrenmek istedik ve takipsizlik kararıyla dosyadan çıkarıldığımızı öğrendik. Bunun üzerine vakit kaybetmeden karşı dava açmaya karar verdik. Bize bu travmayı yaşatan ihbarcının bulunması ayrıca yaşattıklarından dolayı ve de devlet kurumlarının asılsız yere meşgul edilmesi gerekçesiyle tazminat ödenmesi için talepte bulunduk. Elbette ki ihbarcı korunarak, bilgisi verilmedi ve tazminat talebi karşılanmadığı için devlete karşı bir dava yürütmeye başladık. Yapılan duruşmalar (parantez açmak gerekirse o süreç de ayrıca bir film olabilecek şeyler yaşadık) sonucunda asılsız bir iddia sonucu bu duruma maruz bırakıldığımız kabul edilse de tazminat konusunda beklediğimiz karar çıkmadı. Doğruluğu araştırılmadan, doğrudan kolluk kuvvetleriyle gerçekleştirilen baskınla hem kişisel itibarımız, toplum nezdindeki pozisyonumuz, özel hayat ve alanların ihlali ile açıkça zarar görüyorken hem de hayatımız tehlikeye giriyor. Bunun karşılığı olarak mahkemenin her birimiz için 100 (yüz) Türk Lirası tazminat ödenmesi kararıyla karşılaşıyoruz. İnsan hayatının değersizleştirildiğinin farkındayız fakat bu sonucu kabul etmek istemediğimiz için itirazlarımız sürüyor. Yargı sürecinin tamamlanmasını beklemeden hikâyemizi bir sinema filmine dönüştürerek toplum vicdanında davamızı sürdürmek istedik.
– Film şimdiye kadar kaç festivalde gösterildi?
Türkiye prömiyerimizi 8. Malatya Uluslararası Film Festivali Ulusal Panorama bölümünde gerçekleştirdik. Aynı tarihlerde 8. İstanbul Suç ve Ceza Filmleri Festivali İlk Adım bölümünde gösterimimiz oldu. 3. Türsak Vakfı ve Denizbank İlk Senaryo İlk Film Yarışmasında En İyi İlk Film ödülünü kazandık. 6. Antakya Uluslararası Film Festivalinde Jüri Özel ödülü ile ödüllendirildik. Hindistan sinemasının kurucularından sayabileceğimiz Dadasaheb Phalke adına düzenlenen, Dadasaheb Phalke Uluslararası Film Festivalinde Şubat 2019’da filmimizle Hindistan’da yarışıyor olacağız. Mart ayında İşçi Filmleri Festivali kapsamında gösterimimiz olacak. Bunların yanında bir de kesinleşen Changing Perspective Kısa Film Festivali kapsamında İstanbul’da özel bir gösterimimiz olacak. Elbette ki yurtiçi ve yurtdışı festival süreci devam edecek, ulaşabildiğimiz kadar çok izleyiciyle buluşmasını istiyoruz. Çok kısa bir zamanda da tüm Türkiye’de vizyonda olacak.
– Ne zaman vizyona girecek?
Filmimizin dağıtımını üstlenen Kurmaca Film ile aldığımız karar sonucunda 5 Nisan 2019 itibari ile ülke sinemalarında izlenebiliyor olacağımızı söyleyebiliriz. Herkesi de davet ederek eklemek istiyoruz. Daha önce görmedikleri tat ve dokuda, keyifle izleyebilecekleri tek mekanda geçen, ilginç ve eğlenceli bir kara komedi ile karşılaşabileceklerini iddia ediyoruz. Türkiye Sinemasında daha önce örneği çok da bulunmayan yeni ve dinamik bir filmle geleceğin sineması için çalışmaya çabalıyoruz.
– Yapım şirketiniz ‘’Varyete Film’’ hakkında bilgi verir misiniz? Bundan sonrası için ufukta beliren yeni bir proje var mı?
Biz Varyete olarak 2014 yılından bugüne dört kısa film, bir uzun metraj belgesel tamamladık. Şimdi ilk uzun metraj filmimizi tamamlamış durumda seyirci karşısına çıkmaya hazırlanıyoruz. Buraya gelene kadar çok meşakkatli bir süreç geçirdik. Üçümüzde yapabildiklerimizin toplamı olarak hareket etmeyi iyi beceriyoruz. Süleyman Arda Eminçe olarak ben, yazar ve yönetmen olarak proje için çalışıyorum, Kaan oyuncu ve yapımcı olarak üzerine düşenden fazlasını katıyor. Berk de sanat yönetimi ve uygulayıcı yapımcı olarak projelerimizin yürüyen kısmında makinenin çalışmasını sağlıyor. Sadece üretmekle varoluşumuzu anlamlandırabiliriz. Bu sebeple elbette yeni projeler var ve olmaya devam edecek. Mücadelenin bitmeyeceğinin bilincinde olarak üretmeye ve ilerlemeye devam etmek istiyoruz. Varyete her zaman, yeni ve keşfedilmemiş olanın peşinden gitmeye ve farklı olanı, eğlenebilecekleri bir üslupta sunmaya çabalayacaktır.
Röportaj: Neslihan Perker