Meclis’teki grup toplantısında gündeme ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulunan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bugünlerde atılan adımların insanların ya endişelendireceğini ya da rahatlatacağını ifade etti.
Meral Akşener, pandemi hususunda halkta güven bunalımı yaşandığını, Kovid-19 seyri konusunda doğru bilgilendirilmenin bir hak olduğunu ifade ederek, “Bu iş siparişle ürettirdiğiniz sahte enflasyon hesabına benzemez. Söz konusu olan vatandaşımızın sağlığıdır, hayatıdır” diye konuştu.
“Yine Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlara göre…”
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 14 kasım gününde Sağlık Bakanlığı’nın Kovid-19 sebebi ile 92 kişinin yaşamını yitirdiğini açıkladığını fakat aynı gün İstanbul’da 164 kişinin salgın hastalık nedeniyle hayatını kaybettiğini dile getirdi.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, açıklamalarına şu ifadeler ile devam etti: “Yani sadece İstanbul’da, bakanlık rakamlarının iki katı insanımızı kaybetmişiz. Yine Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlara göre, pandeminin başından bu yana Türkiye’de toplam 11 bin 418 vatandaşımız hayatını kaybetti. Ancak yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin rakamlarına göre, 14 Kasım tarihine kadar sadece İstanbul’da hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı 9872. Bu işte bir gariplik var.”
“Pandemi kontrolden çıkmış görünüyor”
İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, sözü sokağa çıkma yasaklarıyla yeni alınan önlemlere getirdi: “Buradan iktidara sesleniyorum; pandemi kontrolden çıkmış görünüyor. Özellikle İstanbul’daki tablo tam bir felaket. Söz konusu olan, vatandaşlarımızın canı. Burada başka hesaplar yapılmaz. Hele siyasi hesap hiç yapılmaz. Çok geç olmadan, uzmanlara kulak verin. Akla, bilime kulak verin. Dün akşam açıkladığınız yarım yamalak tedbirler yerine hiç vakit kaybetmeden, 14 günlük kesintisiz bir sokağa çıkma kısıtlaması ilan edin.”
“Sürekli müjde vermeye bayılıyorlar”
İYİ Parti lideri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi ve hukukta reformlar gerçekleştirileceği yönündeki sözlerini, “Sayın Erdoğan’ın ve arkadaşlarının enteresan bir alışkanlığı var… Sürekli müjde vermeye bayılıyorlar” diyerek andı.
Meral Akşener, “Memleket ne kadar kötü durumda olursa olsun, onlar her koşulda partiliyorlar. Sürekli bir düğün dernek havası içindeler” ifadesini kullandı.
İYİ Parti lideri açıklamalarına şu ifadeler ile devam etti: “Damat, Hazine ve Maliye bakanı oldu, haydi eller havaya. Damat istifa etti, haydi eller havaya. Faizleri düşürdük, haydi eller havaya. Faizleri artırıyoruz, haydi eller havaya. Euro 10 lira oldu, ‘yaşasın rekabetçi kur.’ Euro 9 liraya indi, ‘yaşasın kurla mücadelemiz.’ Devlet mi yönetiyorlar, oynamaya bahane mi arıyorlar belli değil.”
“Ekonomi ve hukuk kelimelerini aynı cümle içinde kullanmayı başardın”
Akşener, konuşmasına şöyle devam etti: “Sayın Erdoğan, geçen hafta bir müjde daha verdi. İktidarının 19’uncu yılında, aklına daha yeni gelmiş, ekonomi ve hukuk reformu yapacakmış. Bir de bunu, öyle bir müjdeliyor ki… Sanki ekonomiyi de, hukuku da kendisi keşfetmiş. Sayın Erdoğan, ne büyük bir keşif yaptın sen öyle ya… 19 yılın sonunda, ekonomi ve hukuk kelimelerini aynı cümle içinde kullanmayı başardın. Covid aşısını bulan, Türk bilim insanlarını gölgede bıraktın. Dünya kamuoyunun aklını başından aldın. Vatandaşımız için küçük, ama senin için çok büyük olan, adeta Nobellik bu adım için, seni yürekten tebrik ediyorum.
Dava arkadaşlarım; Keşke samimi olsalar. Keşke sıkıştıkça müjde verip, salondan çıkar çıkmaz verdikleri müjdeyi unutmasalar. Ama yapamazlar, çünkü bu bir zihniyet meselesi. Türkiye’nin elbette yapısal reformlara ihtiyacı var. Biz bunu üç yıldır söylüyoruz. Ama bu reformları bu zihniyetle yapamazsınız. Bu reformları, bu beceriksiz kadrolarla yapamazsınız. Bu reformları, ‘Önce millet, önce memleket’ demeden yapamazsınız.
“Onlar için yeni olabilir ama…”
Aziz milletim; sayın Erdoğan’ın derdi, reform yapmak falan değil. Aslında bu vaadin gizlediği bir başka şey var. Nedir o? Acı reçete! 19 yıldır, her yıl yeniden uçan ekonominin geldiği nokta bu: Acı reçete. Akılları sıra bu acı reçeteyi, reform yapıyoruz diye millete yutturacaklar. Ne var ki, uzun zamandır millete uzak, milletin derdine sağır oldukları için, farkında olmadıkları bir şey var: Milletimiz o acı reçeteyi, zaten çok uzun zamandır iliklerine kadar yaşıyor. Maaşlarında yaşıyor. Çarşıda yaşıyor, pazarda yaşıyor. İşsiz evlatlarının hüzün dolu bakışlarında yaşıyor. Siftahsız geçen günlerde yaşıyor. Binlerce kişiye ekmek veren kapılara, kilit vurulduğunda yaşıyor. Onlar için yeni olabilir ama, o acı reçete, milletimize reva gördükleri hayatın ta kendisi.
Dava arkadaşlarım; millete acı reçete diyenler, renkli hayatlarına, sefalarına tam gaz devam ediyorlar. Beş müteahhidin kasasına para akıtmaya devam ediyorlar. Bakın size, milletimize acı reçeteden bahseden iktidarın, daha üç gün önce temelini attığı bir otoyoldan bahsedeyim. Hafta sonu, Aydın-Denizli otoyolunun temeli atıldı. Ne güzel. Taş üstüne taş koyandan Allah razı olsun. Böyle güzel işleri lekeleyen şu zihniyetleri olmasa, alkışlayıp geçeceğim. Ama maalesef geçemiyorum. Bu otoyol, toplamda 150 kilometre. Otoyolun bir kilometresinin maliyeti ne kadar? Ortalama 5 milyon dolar, yani 4.2 milyon avro. Bu durumda, 150 kilometrelik yol ne kadara mal oluyor? Yaklaşık 630 milyon avroya. Peki, temeli atılan bu yol için müteahhit firmaya 17 yıl için verilen araç geçiş garantisi ne kadar biliyor musunuz? Maliyetinin iki buçuk katı, 1 milyar 550 milyon avro. Yani 14 milyar 200 milyon lira.
“Vatandaşa acı reçete, yandaşa milyarlar”
Daha dövizdeki artıştan, vergi avantajlarından ceplerine girecekleri söylemiyorum bile… Vatandaşa acı reçete, yandaşa milyarlar… Pandeminin ilk gününden beri, 83 milyon vatandaşın cebine doğrudan koydukları para 10 milyar lira. Bu dar günlerde, tek bir kodamanın cebine koydukları kâr 9 milyar lira. El insaf. Ayıptır, günahtır. O parayı kim ödeyecek? O parayı millet ödeyecek, millet! Buradan iktidara soruyorum; emeklilerimizin, çalışanlarımızın, işsiz gençlerimizin, binlerce vatandaşımıza iş ve ekmek imkanı sağlayan işverenlerimizin, kan ağlayan esnafımızın, yani cefakar Türk milletinin hazinesini, böyle yağmalatmaya ne hakkınız var?
Salgının ülkemizde görülmeye başlamasından sonra, darda olan, sıkıntıda olan vatandaşımıza, işyerini kapatmak zorunda kalan esnafımıza, doğrudan para transferi yapmak yerine rastgele kredi verdiler. İhtiyacı olandan çok, dolara, altına, eve, arabaya yatırım yapacaklar kredi aldı.
Hesapsız kredinin uyuşturucu etkisiyle, eski damat bakan, ‘Ekonomide V tipi toparlanma var’ diye övünmeye başladı. Bir yandan güvenin kaybolması, diğer yandan da sayın Erdoğan’ın yönlendirmesiyle, parası olan altına koştu. Artan altın talebi nedeniyle, ithalat ve cari açık arttı. Yurt dışından altın alabilmek için, dolara talep arttı. Bu kez de doları 6.85’te tutabilmek için, milyarlarca dolarlık rezervler heba edildi. Bunun yanı sıra, enflasyon arttı, bütçe dengeleri iyice bozuldu. Rezervler bitip, dolar yine artmaya başlayınca, ‘rekabetçi kur’ diyerek, beceriksizliklerini örtmeye çalıştılar. Eski damat bakan, Yeni Ekonomi Programı’nı açıkladı. Program, daha açıklanır açıklanmaz ellerinde patladı, çöp oldu. Güven iyice kayboldu.
Şakacı damat bakan, çareyi ‘Dolara bakmıyorum’ demekte, ‘Dolarla mı maaş alıyorsunuz’ diye espri yapmakta buldu. Merkez Bankası başkanına baskı yaptılar, açık bir şekilde faiz artırımı yapmak yerine, dolambaçlı yollardan faizleri artırdılar. Her olaydan sonra piyasa iyice tedirgin oldu, dolar aldı başını gitti. Bütün günahı, eli kolu bağlı Merkez Bankası başkanına yıktılar.
Sayın Erdoğan daha önce, bir Merkez Bankası başkanını sözünü dinlemediği için görevden almıştı, sonuncusunu da sözünü dinlediği için görevden aldı. Koskoca Merkez Bankası’nda çalışan 3 bin 700 kişi arasından yetkin birini bulamadı, eski bir bakanı Merkez Bankası başkanı yaptı.
“Yazıktır, günahtır”
Yani önce piyasalarla restleştiler, sonra piyasaya teslim oldular. Yaptıkları hatalarla, Türkiye ekonomisini faiz ve kur arasına sıkıştırıp bıraktılar. Ancak geciken bu faiz artışı sinyali, Türk milletine çok pahalıya mal oldu.
Sayın Erdoğan; bak ne diyor Âkif: ‘Hadi gel yıkalım şu Süleymaniye’yi desen, iki kazma kürek, iki de ırgat gerek, ancak hadi gel yapalım şunu geri desen, bir Sinan bir de Süleyman gerek.’ Merkez Bankası başta olmak üzere, kurumlarımızın itibarıyla sistemli bir şekilde oynadın. Dünyaca ünlü ekonomistlerimiz, ‘Sürdürülebilir bir büyüme ve kalkınma için kurumlar kritik öneme sahip’ diyor. Sen ise tam tersine gidiyorsun. Cumhuriyetin yapa yapa geldiğini, sen yıka yıka gidiyorsun. Yazıktır, günahtır. Buradan, iktidarı uyarıyorum: Yüksek bir faiz artırımına ‘Tamam’ dediniz, dolar aşağı geldi. Ama işler düzeldi sanmayın. Faiz artışından sonra, ekonomideki tahribatı düzeltmek, daha da zor olacak. Piyasa, sizin uyguladığınız yanlış politikalardan dolayı, bu durumdan istifade ederek, her defasında, daha fazlasını talep edecek. Unutmayın ki 19 Kasım’da Merkez Bankası’nın faiz arttıracağı yönünde oluşan beklenti, sadece ateş düşürücü bir müdahaledir. Bir an evvel tedaviye başlamazsanız, ateş tekrar yükselecek, siz de daha fazla faiz artırmak zorunda kalacaksınız.”