Seçimler, bir değişim, dönüşüm habercisi olarak da görülebilir ya, bir şeylerin değişmesi
gerektiği düşünülen her durumda akla, Godot gelir. Bu Godon’un suçu değil, başarısı aslında
ve insanlığın yenilmeyi alışkanlık haline getirmelerinin sağlandığı dönemlere ilişkin.
Her seçimde Godot’yu beklerken Sado’ya razı olmak…
Bu, Godot kimdir, nedir, birlikte merak eder miyiz?
Vikipedi özgür ansiklopedi (GERÇEKTEN ÖZLEDİK) bakın Godot’yu Beklerker’i nasıl güzel tanımlamış:
Godot’yu Beklerken (Fransızca: En attendant Godot, İngilizce: Waiting for Godot), Samuel
Beckett’in 1949 yılında Fransızca olarak yazılan ve ilk kez 1953’te Paris’te sahnelenen ünlü eseridir. Zamanla ülke çapında ün kazanıp 1954 yılında Beckett tarafından bazı değişikliklerle İngilizceye çevrilmiş ve başka ülkelerde de sahnelenmeye başlanmıştır.
Avangard olarak nitelenmesine karşın hızla klasikleşmiştir. Oyunun varoluş sancıları çeken kahramanları Vladimir ve Estragon, yolları kesiştiğinde birbirleriyle iletişim kurmaya çalışır. Her gün yinelenen bu ritüelde bellek, işlevini yerine getiremeyince de gerçekliğin kesinliğinden uzaklaşmaya başlarlar. Eylemsizliklerine yenilmiş insanların, Godot adında ne olduğu bilinmeyen bir kimse veya
”şey”i beklemelerini konu alan en önemli absürt tiyatro eserlerinden biridir.
Oyun Türkiye’de 1954 yılında İstanbul’da Küçük Sahne Tiyatrosu tarafından, 1963 yılında da Ankara Sanat Tiyatrosu tarafından sahnelenmiştir. Godot’yu Beklerken, AST’ın sahneye koyduğu ilk oyundur. Böyle diyor Vikipedi özgür ansiklopedi, Godot’yu Beklerken üzerine. Beckett, bir insanlık durumunu büyük bir başarıyla betimlemiş yapıtıyla. Yani, eylemsizlik içinde beklemek, 2018 yılı Türkiyesinin bir sorunu değil sadece, birçok yerde birçok dönemde insanlar, eylemsizlik
içinde kıvranıyorlar diye düşünmüş Beckett, doğru saptadığını yapıtının başarısı kanıtlamış.
Eylemsizlik içinde, gelecek bir kişi ya da ”şey”i beklerken insanlar, örnekleri siz verin artık, Sado’ya razı olmuşlar. Sado’ya, yani eylemsizlik içinde ezilmeye, bastırılmaya, sömürülmeye, savaştırılmaya ”olur”; vermişler. Eylemsizlik içinde bekleşenler, tarihin büyük dönüşüm süreçlerine, seyrek de olsa,
mucizemsi biçimde uygun olarak ortaya çıkardığı kişi ya da yapıların yeniden gelebileceğine ilişkin umutlarını bitirmemeye edilgen bir halde çabalıyorlar.
Son cümle, uzun oldu. Kısası: Hiçbir şey yapmadan umutla mucize beklersen, baskıya razısın demektir. Mucize falan yok, nasıl yaşamak istiyorsan ona göre eyleme geçeceksin.
Mucize denebilecek bir kişi ya da ekip, kurum her ne ise artık, ancak, senin bir şeyi
kararlılıkla istemene göre biçimlenecektir. Ona da mucize denmez, emek denir. Emek vereceksin ve karşılığını kararlılıkla isteyeceksin ki, amacına ulaşabilesin. Başka yolu yok. Ne Mustafa Kemal, ne 27 Mayıs Anayasası, ne de Gezi Olayı, mucize değillerdi. Sen kardeşim, ne istediğini açıkça söyleyip kararlılıkla eyleme geçince gerçekleşti tümü.
2
Hem, nereden biliyoruz Godot’un gelmediğini? Belki çoktan aramızda, yanı başımızda Godot, üstelik fısıldamıyor da, bağırıp çağırıyor, ya da senin tam içinde, haykırıyor, ”Sado’ya mecbur değilsin, bu kepazeliği sona erdirebilirsin, yeter ki eyleme geçebilesin!” diyor. Godot, sensin belki, ya da yanındaki arkadaşın, hakkını arayan kadın, özgürlüğe susamış aydın, dilini rahatça öğrenip konuşmak, onuruyla yaşamak isteyen Kürt, azgın bir gericiliğe kurban edilmek istemeyen Alevi, tecavüze uğramak değil, iyi bir eğitim görmek isteyen çocuk, genç, emeğinin karşılığını almayı amaçlayan işçi, emekçi, akşam evine ekmek götürmek isteyen esnaf, serbest meslek sahibi, yarınını görebilmeyi amaçlayan girişimci,
bilim yapmak isteyen öğretim üyesi, hak savunmak isteyen avukat, yaşamak isteyen LGBTİ”ci, torunlarına yaşanacak bir gezegen bırakmak isteyen çevreci, bir kişinin abuk kariyer planlamasına araç olmak istemeyen bürokrat, teknokrat, işini her an kaybetme tehlikesiyle sağlığını yitiren gazeteci ve içerdekiler ve de daha birçokları, Godot”sun, ”Geldim!” diye haykır!
Selahattin Demirtaş örneğin, hem içerde, hem başkan adayı, hem kararlı, hem onurlu, hiçbir şey seni ikna edemiyorsa kardeşim, Selahattin Demirtaş'ı örnek al! Muharrem İnce’ye bak bir, soytarılığı nasıl yerle bir ediyor, kepazelikleri nasıl yüksek sesle dile getiriyor, İnce’nin varlığına varlık kat!
Yapabilirsen, mevcut kepazeliğe son verme olanağı elinde, senin elinde.
İstersen, zaten asalak olan, asalaklığı katlanarak artan bu gerici, eli kanlı, tecavüzcü, soyguncu, cehaletten beslenen ve cehaleti beslemeye çabalayan kabusu sona erdirebilirsin.
İste artık! T A M A M de!