Medyada son günlerde iki önemli durum tartışma konusu oldu. Habertürk yazarı Sevilay Yılman’ın, Hürriyet yazarı Ayşe Arman’ın röportajlarını para karşılığı yapmasını gündeme getirmesi ses getirdi. Milliyet’teki köşesinde bir süredir medya ve dijital dönüşüm üzerine yazılar kaleme alan Demirören Medya İcra Kurulu Başkanı Mehmet Soysal’ın içeriğe erişimi ücretli hale getirilmesini önermesi de medyadaki bir diğer tartışma konusu olmuş durumda.
1. Tartışma: ‘Paralı’ röportaj ve ilkeler
Sevilay Yılman, 14 kasım günü kaleme aldığı yazısında “Hürriyet’in haftalık röportajlarını yapan Ayşe Arman bazı röportajlarının karşılığında ücret alıyormuş” ifadelerini kullandıktan sonra, “Ben de inanamadım ilk duyduğumda. Hatta bu bilgiyi ileten şahıs, kendisinin de röportaj için önce Ayşe Arman’ın menajeri denilen şahısla görüştüğünü sonra ise bizzat Arman’ın kendisini aradığını ve röportaj için rakam telaffuz ettiğini ilettiğinde, “Olamaz! Yalandır bu!” deyip reddettim” diye devam etmiş ve şu öneri ile yazısına son vermişti:
“Hürriyet yönetimi madem böyle bir şeye göz yumuyor o zaman Ayşe Arman’ın ücret mukabili yaptığı röportajlarının ücretli olduğunu okurlarına belirtmek zorunda.”
“Asıl rezalet…”
Yılman’ın eleştirdiği yerden devam eden Habertürk yazarı Fatih Altaylı, 15 kasım günü yayımlanan yazısında “Buradaki büyük ayıp ise bu röportajların ‘Reklam ve tanıtım’ olarak yapıldığının açıklanmamış olması. Gizli reklam olarak yapılması. Bu da gazetenin editoryal ayıbı, Arman’ın değil” dedikten sonra ‘asıl rezalete’ dikkat çekerek “Gazeteye hiçbir katkı sağlamadan, kendi PR ajansları üzerinden bu parayı cebine indirip, hem gazetenin hissedarlarından para çalan hem de o gazetedeki diğer emekçilerin hakkını gasp edenler var” sözleri ile yazısına son verdi.
“Kaça yazmış acaba” şüphesi
Yaşanan tartışmaya dün dahil olan Sabah yazarı Hıncal Uluç, Fatih Altaylı ve Sevilay Yılman’ın söz konusu yazılarını alıntılayarak Ahmet Hakan’ın Hürriyet’teki köşesinde bir yatak firmasının reklamını yapmakla eleştirdi. Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici’nin bu konular hakkındaki eleştirilere yanıt vermediğini belirten Uluç, Demirören Medya Grubu yöneticisi Mehmet Soysal’a şu çağrıda bulundu: “Ben 70 yıldır, çocukluğumdan beri Hürriyet’i hep keyifle okudum. Öyle okumaya devam etmek istiyorum, Bay Soysal.. Şimdi Ahmet Hakan başta tüm Hürriyet yazarlarını eskisi gibi zevk alarak devam etmem, ya da artık her satırlarına ‘Kaça yazmış acaba’ korkunç şüphesi içinde bakmam, artık sizin elinizde.. Susarak, bana da, Ahmet’e de, tüm Hürriyet okur ve yazarlarına da haksızlık etmeyin. Duruma acilen el koyun….Ve gerçeği de, önlemlerinizi de siz açıklayın!.”
2. Tartışma: İçeriği ücretli hale getirmek
Mehmet Soysal tarafından dile getirilen içeriğin ve televizyon yayınlarının ücretli hale getirilmesi önerisi de geniş yankı buldu. Soysal’ın 18 kasım gününde kaleme aldığı yazısındaki şu satırlar dikkat çekmişti:
“Günde 15 lira verip sigara alan, 5 liraya bir bardak çay içen okuyucu 1 lira verip gazete okumuyorsa ortada büyük bir sorun var demektir. Diyoruz ki medyanın tüm aktörleri artık bir araya gelmeli ve sorunlarını konuşup ortak çözümler üretmeli. Maliyetlerini aşağıya çeken ortak platformlar kurmalı. Almanya modeli gibi televizyonları izlemenin bir ücreti olmalı.”
“En kestirme yol…”
Mehmet Soysal’ın bu önerisini dünkü köşesinde değinen Fatih Altaylı, yasal bir engelin olmadığını ifade ederek şunları yazdı:
“Doğru söylüyor, gerek internet, gerekse TV içerikleri bedava. Ama bu bir ‘şart’ ya da ‘yasal zorunluluk’ değil. Mehmet Bey bundan şikayetçi ise elinin altındaki internet sitelerini hemen yarın, bu yazıyı okuduktan birkaç dakika sonra paralıya çevirebilir. Keza televizyon kanallarını da ‘paralı’ hale getirebilir. Mesela Kanal D’yi aylık belirli bir ücret, CNN Türk’ü belirli bir ücretle izletebilir. Hatta ikisini birden alana bir indirim bile yapabilir. Bunun önünde hiçbir engel yok. Ancak sorun şu ki, bedava iken izlenme sıkıntısı çeken kanallara para ile izleyici bulmak daha da zor olabilir. Yine de Digitürk’ün sahibi Bein Medya’dan gelir paylaşımı istemek tüm kanalların hakkı. En kestirme yol da bu şimdilik.”
“Tat yoksa bedava verseniz de olmaz”
Seçme özgürlüğüne değinen Sözcü gazetesi yazarı Deniz Zeyrek ise tartışmaya şu satırlarla dahil oldu:
“Okurlara ve izleyicilere seçme şansı vermemek, tek bir içeriğe mahkum etmek onların isteklerini, iradelerini gözardı etmek değil midir? Okur bir gazeteyi neden alır? Eğilip bükülmeyen, saklanmayan doğru haberleri, bir olayın bütün boyutlarını gösteren gerçek analizleri, farklı görüşleri ve olmazsa olmaz eleştirileri okumak için. Peki izleyici TV programını neye göre seçer? Farklı görüşlerle, farklı açılardan bakarak, madalyonun arka yüzünü de görüp kendi aklı ile bir sonuca varabilmek için. Okur da izleyici de gazetesinden, izlediği TV programından bir bardak çaydan aldığı keyfi almak ve doymak ister. Kimse keyif almak bir yana insanın ağız tadını kaçıran kötü bir çaya ikinci kez 5 lira vermez. Bırakın 5 lirayı bedava verseniz bile ikinciyi içiremezsiniz. Tıpkı tat vermeyen bir gazeteyi bedava dağıtsanız da okutamayacağınız gibi.”
“Yeni nesil ‘tavır’ sevmiyor”
Medyanın mevcut düzeni ile dijitale geçişin sağlık bir şekilde işlemeyeceğini savunan Star gazetesi yazarı Mehmet Yeşilkaya da “Dijital dönüşüm, ancak genç, gazeteciliğin çağdaş donanımlarına sahip ve idealist habercilerle mümkün olabilir. İçerik üretirken, haber yaparken hiçbir kitleye, ideolojiye ya da herhangi bir güce angaje olmamak önemli. Çünkü yeni nesil tavır gazeteciliğini sevmiyor. Dijital okuyucu pasif tüketici olmaktan hoşlanmıyor. Kendisi de değerlendirmek, yorumlamak istiyor olan biteni. Bu yüzden herkes cebinde taşıdığı akıllı telefonlarını çok önemsiyor ve seviyor.”