Rap müziği yapan Ezhel’in tutuklandığını duyduğumda Sulukuleli çocukların yıkıma karşı direndiği gün geldi aklıma. Sulukule yıkılmasın diye mücadele ettiğimiz o yıllarda çocukların yıkımla ilgili travmalarını biraz azaltmak için bulduğumuz yarı yıkık evlerde sosyal etkinlikler düzenliyorduk.
23 Ocak 2009 tarihinde çocuk çalışmalarını sürdürdüğümüz iki katlı tarihi binayı yıkmak için ekipler gelmişti. Yaşları 4 ile 12 yaş arasında ki çocuklar Sulukule’nin en büyük direnişini o gün gerçekleştirdiler. Kapılarını kilitledikleri iki katlı tarihi binanın penceresinden sarkıp darbuka çalarak “Canım Sulukule” şarkısını söylüyorlar bir yandan da gelen yıkım ekibine küfürler savuruyorlardı. “Burası Sulukule, burda yıkım yok!’, ‘Sulukule bizimdir, bizim kalacak!’, ‘Sulukule buraya, yumruk havaya! s..tir gidin” sözleriyle doğdukları, büyüdükleri mahalleyi teslim etmemek için direniyorlardı.
Bu çocuklar için o dönemin kentsel yenileme yasası olan 5366 rakamının hiç bir anlamı yoktu. Şimdi bir tek anlamı kaldı onların zihinlerinde kendilerini iyi hissetikleri bir yeri sonsuza kadar yok eden bir yasa. Nitekim çocukların Sulukule direnişi sonunda buldozer çekilmiş ve ertesi gün çocuklar uykularındayken yeniden gelip çocuk atölyesini yerle bir etmişlerdi. Sabah uyanıp enkazı gören o çocuklar büyüdü, içlerinde cezaevine girenler de, hayata tutunanlar da oldu ve Rap müziği yapan Tahribad-ı İsyan da Sulukule’den, bu evlerde ki çalışmalardan çıktı “Suç mu” şarkılarında anlatmışlar :
“Niçin mi Rap? Çünkü ruhani bi yatırım o!
Bu lanetlenmiş yerde gençliğimiz mazot gibi yakılıyo
Bana gülüp “Tahribat-ı İsyan nedir?” deyip yakınıyon lan
Bu mahallede evlerden çok hayallerimiz yıkılıyo”
Halep’ten, Münbiç’ten annelerinin kucağında sınıra yürürken ayaklarında yaralar oluşan, arkadaşlarının ölümlerine tanık olan, babalarını kaybeden, uçak seslerinden korkan çocuklardan biri olan 11 yaşında ki Muhammed’le çalışma yaptığımız bir atölye de sohbet ederken “Bana internetinden bir şarkı açar mısın” dedi adını sorup açtım şarkıyı. “Adana merkez patlıyor herkes.” Birden bire Muhammed’in yüzü değişti çok iyi Türkçe konuşamadığı halde şarkıyı ezbere söylüyordu. Şarkı şu sözlerle başlıyordu :
“ Mesele çakal olmak değil yiğen asıl mesele çakallarla dans edebilmekte. Adana merkez patlıyor herkes”
Bir ay önce Alemdağ’da çadırda yaşayan Zehra’nın oğlu ile telefonda konuşmuştum. Murat 17 yaşında kağıt toplayarak ailenin geçimine yardım ediyordu. Zehra’yı on yılı aşkındır tanırım onun hayatı çocuklarıyla birlikte sürekli yer değiştirerek barakalarda, çadırlarda geçti. Çocukların kulaklarını fareler yemesin diye geceler boyunca uyumadığını bilirim. Murat’da rap müziğini çok severdi. Murat geçen ay tutuklandı. Rap müziği dinlemekten değil tabi ki. Heijan feat Muti’nin söylediği Murat’ın dinlediği “Yansın Geceler” şarkısının içindedir belki tutuklanma sebebi:
“Havalı arabalar,yatlar,yazlıklar
Modayı takip edip manken gibi kasılanlar
Garsona bahşiş “üstü kalsın”lar
Hep samimiyetsiz saçma sapan tavırlar
Bu nasıl bir dava? Her şey para!
Ama yaramıyo’ garibana yok öyle dünya”
Murat’ın annesi bazen yol parası bulamadığı için cezaevine oğlunu görmeye yürüyürek gidiyor. Minübüsle yirmi dakika da gideceği yolu üç saatte gidiyor. Annesi Zehra Rap müziği dinlemiyor hurdaya çıkarken yanında götürdüğü 5 yaşında ki oğlu Ömür dinliyor. O kağıt toplarken yanında oyalansın diye parası olduğu zaman “internet yüklettiği” telefonunda Ömür’ün şarkısını açıyor “Aç sesi aç aç kaldır elleri kır kilitleri”
Geçen hafta ziyaret ettiğim Sancaktepe Şile yolunda bir tepede kontenyerlar da yaşayan ailelere belediyeden tebligat gelmiş. Sokağa girdiğimde patlayan kanalizasyon borusundan dışarıya sızan sularda oynuyordu çocuklar. Kanalizasyon sularının sokağa akmasını engellemeyi akıl edemeyen belediyenin “en geç 15 iş günü içerisinde (kontenyerların) kaldırılmasını aksi takdirde hakkınızda yasal işlem yapılacağı hususunu” diye yazan tebligatının gidecek yerleri ve kaybedecek hiç bir şeyi olmayan çocuklar için de bir anlamı yoktur.
Bu kontenyerlerda yaşayan çocuklardan dokuz yaşındaki bir kız çocuğuna neden okula gitmediğini sorduğumda “ birinci sınıfta gittim hiç arkadaşım olmadı onun için istemedim” demesidir aslında Rap müziği.
İçinde ne olduğu bilinmeyen kuyudan içtikleri sudur, o suyun rengidir, çocukların ağzında şarkı olan. Evlerinden, ülkelerinden çıkarılanların, 18 yaşında ki garson Alihan’ın demiryoluna yatıp intihar etmeden önce facebookuna “Garson bey menüde ne var -Hayat var efendim -al senin olsun bu hayat, ben yokum” diye bıraktığı notun sesidir, tekstil atölyesinde seri üretimde, giydiğimiz kotları, ciğerleriyle beraber beyazlatan gençlerin sesidir. Rantı yüksek “acil kamulaştırma” yapılacak bir arazi kadar değeri olmayanların sesidir Rap. Arka sokaklara gelemeyen adaletin sesidir Rap.
Ezhel ne demiş “Yok Çare” şarkısında:
“Yok Çare Yaşadığım delirmişlik.. Tek sebebi belirsizlik.. Çocuklukta güzel dünya, şimdi bana gelir pislik.. Her gün ekmek kavgasında değirmenle mücadele.. Halin yoksa bile , güçlü değilsende güç al gene , müzikten.”