Çukur dizisinin birinci sezonu biterken, mahalle tamamen el değiştirdiği gibi, oyuncu kadrosunun de nerdeyse yarısı çeşitli vesilelerle ölmüştü, dolayısıyla ikinci sezon ne olacağı hakikaten merakla beklendi.
Peki ne oldu? Mahallenin yeni hakimi Karakuzular, silahtan uyuşturucuya tüm alanlarda at koşturmaya hazırlanırken, Yamaç bir yerde şarkı söylüyor, Vartolu bir yerde Karakuzular’ın esiri olarak uyuşturucu üretiyor, Sena bir yandan Aliço’yu ziyaret edip diğer yandan Yamaç’tan nefret ediyor, Saadet de yine Kaakuzular’ın elinde hamile olarak gün sayıyor, bu arada bir çatışmanın göbeğinde bıraktığımız İdris, Paşa ve Emmi’nin durumu belirsiz…
Eee? Burdan sonra zayıf ve umutsuz görünen tarafa, yani Çukurculara gereken nedir? Yeni taraftarlar ve destekler mi? Yoksa eskiler mi? En iyisi, demiş dizinin senaristi, ben bu öldürdüklerim dirilteyim, getireyim çatıştırayım, hem ruhen hem fiziken zorlanarak bir yere varırlar. Ve fakat, dizi birden Yaşayan Ölülerin Gecesi filmine dönmüş, ne gam…
Selim geliyor, Medet geliyor, Celasun geliyor, Akşın geliyor, Emmi geliyor, canlanan canlanana, bundan sonra artık İdris, Sultan, Paşa ve berber Muhittin’in yanı sıra ailenin gelin ve torunları da gelir yanlarına, bu gittikleri yerden dönüş varmış gibi geri gelenlerin sonu yok…
Yaşayan Ölülerin Gecesi filminin yanı sıra, başta Narcos olmak üzere birçok diziye öykünen ve fakat ne yazık ki burada da çuvallayan bir mesele daha var Çukur’da: Yahu arkadaşlar siz nerede gördünüz bir dizide arabanın tepesinde Meksikalı çeteciler gibi otomatik tüfeklerle gezebilen adamları ya da güpegündüz futbol sahasına toplanan mahalle erkeklerinin ortasında birinin öldürülebildiğini, bu kadarı akıl sınırlarımızı delik deşik edip geçiyor. Üstelik bu, ilk sezonunda arabasını çeviren trafik polisine ”seni sürdürüm” diye tehdit savuran polis dedektifine gelen şikayetler sonrası özür dileten dizide oluyor, ne diyeyim, bravo…
Valla, yeni giren karakterler ilginç, gelecekte daha da ilginç olabilirlermiş gibi geliyor, Koçovalı ağabey Cumali ve Karakuzular’ın Çeto ve Mahsun’u başta olmak üzere, heyecanla seyredebiliriz, ama itiraf etmeliyiz ki, artık sadece seyredebiliriz, çünkü anlamaya kalkarsak işimiz zor, ne karakterlerden bazıları üzerlerindeki ölü toprağını atabilir, ne de karakterlerden bazıları yapıp ettiklerini makul bir gerekçeyle mantıklılaştırabilir…
Size söyleyeyim, dizinin en sonunda, muhtemelen bir 30 bölüm sonra, kan ter içinde aniden uyanan Yamaç’ın gördüğü uzun ve zorlu bir rüya çıkarsa olup biten her şey, hiç şaşırmam, hatta bir Lost vakası da bizden çıktı diye zoraki de olsa alkışlarım…