Belediyenin bütün gelirlerini şahsıma yönlendirmişim, elime almadığım yetki kalmamış, kaynım da bana bu konuda yardım eder ayaklarda olmayı iyice öğrendi, her numarayı yapmışım ve bu son başarı noktasına ulaşmışım, neden mutlu değilim? Neden zil takıp oynayamıyorum? Papazı bıraktırırsan dövize boğuluruz diyorlar bıraktırıyorum, döviz fırlıyor her ne hikmetse… Bu danışman muhabbetleri pek bir işe yaramıyor galiba. Ne derlerse tersi çıkıyor. Ha, bu arada, cambaza bak filan derken, şura yapısını da oluşturuvermişim. Adı başka tabii, ama gerektiğinde bir saniyede adını değiştiriveririm, olur biter. Bizimkiler ne yapıyor öyle, masanın üzerine yığılmışlar kafa kafaya verip… Geldiğimin farkına bile varmadılar.
”Suudi, papaz, dolar, kayyım, genelev, kriz…” diye mırıldandı İsmail, ”Ulan, bu listeye eklenecek başka sözcükler de var be! Örneğin adalet, guguk falan…”
”Her sözcüğü ekleyemeyiz abi,” dedi Hakan, ”Şimdi mesela, bu haliyle, şöyle diyebiliriz:
Suudi papaz doları kaptı, kayyıma devredilmiş geneleve koştu ve krizi bitirdi!”
Hasan, münasebetsiz ya, katkı yaptı ona: ”Papaz, Suudi dolarlarıya kayyımdaki krizi geneleve dönüştürdü!”
”Papaz krizi, kayyımdaki Suudi genelevininin dolarlarıyla çözüldü” de denebilir diye başladı.
Doktor Özgür, ”Ama İsmail haklı, ben de başka sözcüklerin de eklenebileceğini düşünüyorum: Adlı tıp başkanı, kasap gibi…”
”İşi bilenlerine bırakın diyorsun yani Doktor,” dedi Selen, ”Bence de cumartesi, anne, gaz, su, cop, işten çıkarma, direniş, işsizlik, pahalılık gibi sözcükler eklenebilir bu listeye…”
”Konuyu genişletirsek, İsmet Paşa, ana okulunda dini ezber, okullarda harem-selamlık, banka, elkoyma, miras hukuku, açgözlülük, soytarılık, sözüm ona kurnazlık, herkesi aptal sanmak, ucuz kahramanlık, gibi sözcükler ya da deyimler de eklenebilir listemize,” diye başladı İsmail, ”İyice uzar iş o zaman. Uzasın, ben razıyım, uzasın, incelsin, daha da incelsin…”
”İnceldiği ve daha da inceleceği çok açık,” dedi Bugay, alçak ama duyulabilir bir sesle, sakince devam etti: ”Örnek alınan, övünülen geçmiş, ekonomik anlamda tefeci-bezirgan tanımıyla ifade edilebilir. Yağmaya dayanan, yağma yapılamadığında da köylüsüne zulmetmekten başka çözüm bilmeyen bir gelenekten, üretimle hiçbir ilgisi olmayan, üretimi gördüğü yerde baltalayan, hatta bundan beş yüz yıl önce başlamış ihracatı bile bir kararname ile durduran bir gelenekten ilham aldığını düşünenler sorunları iyice inceltecekler, çünkü başka bir çareleri, bilgileri yok. Katkı yapabilirlerdi geçmiş yapının ekonomik tanımına, tefeci-bezirganlığa bir de ‘harami’ liği ekleyebilirlerdi, ve de becerdiler. Ancak, bunu yaparken, bindikleri tüm dalları kestiklerini göremeyecek kadar cahil ve yetersiz olduklarından, her şeyi yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Listemize, bana göre, tefeci-bezirgan-harami tanımıyla gerçek ve muhalefet sözcüklerini de eklemek gerekir. Gerçek, kararlı, birikimli bir muhalefet olmadan, mevcut sorunlardan çıkış yok. İzleyici olunamayacağını, herkesin aslında sahada olduğunu bilmek ve ona göre davranmak zorunlu. Sahadasın, canın yanıyor, sevdiklerin içeri tıkılıyor, işsiz, aç bırakılıyor, öldürtülüyor. Öyleyse, sahada olduğunu bilince çıkarmak ve gereğini yapmak şart. Anlatılan, bizim hikayemiz, kendi hikayemizi kendimizin anlatması gerekiyor. Hikaye bizim, biz anlatacağız, o kadar…”