Türk sanatının önemli isimlerinden heykeltraş ve akademisyen Ayla Aksungur ile heykel üzerine konuştuk.
1973 yılında Adana’dan yola çıkıp İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin kapılarını açan Türkiye’nin önemli heykel sanatçılarından Ayla Aksungur ile sanata başladığı dünden bugüne, kendisini etkileyen, ilham veren şeylerden, genç sanatçılara tavsiyelerine kadar pek çok konuyu turnet üzerine yatırdık.
Röportaj: Ezgi Sandıkçı
-Heykel sanatına olan ilginiz nasıl başladı?
Heykel sanatına yönelmemdeki en büyük etken neydi? Açıkçası tam olarak bilemiyorum. Tek bir etken söz konusu olmasa gerek. Sanat alanlarına ilgi duyan ve meslek olarak seçen bir çok sanatçı gibi sanırım ben de küçük yaşlarda başladım. Ama bu ilgi yalnızca heykele karşı değildi. 4-5 yaşlarında çocuksu resimler değil de kara kalem (ne kadar becerebiliyorsam) gerçekçi portreler ve figürler çizmeye çalışıyordum. İlerleyen yaşlarımda da bu ilgim hiç kaybolmadı. Büyük ölçüde kendi kendimi eğiterek çizimlerimi geliştirdim. Ben Adanalıyım. Çocukluğum neredeyse Akademiye girene kadar Adana’nın yaylalarında, bağlarında geçti. Bizim bağlarımızda kırmızı killi toprak olduğunu hatırlıyorum. Yaz aylarında aniden yağan yaz yağmuruyla toprak ıslanır, sonrasında yine aniden çıkan güneşle göz göz çatlar, yüzeyi kaymak gibi bir çamur olurdu. İşte ben bu kaymak kili toplayarak küçük heykelcikler yapardım. O zamanlar heykel niyetiyle değil, oyuncak olarak yapardım tabii. 7-8 yaşlarında başladığım bu uğraşlar kendi masal dünyam içinde çok hoşuma giderdi.
-Akademiye giriş hikayeniz nedir?
Akademiye giriş hikayemde geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz benden 10 yaş büyük çok sevdiğim kuzenim Ercihan Özgen’in katkısı çok olmuştur. Çocukluk yaşlarımda resim yapmama ve akademiye girme hayallerimde Ercihan Ağabeyimin teşviklerini unutamam. Kendisi de Akademi sınavlarına girmiş ancak sonrasında diş hekimi olmayı tercih etmişti. Hatta zaman zaman onun kağıt ve kalemlerini de aşırdığımı itiraf ediyorum. Aynı zamanda Adana Paksoy Lisesi 2. Sınıfta iken okulumuza yeni bir resim öğretmeni geldi. Şükran Somay öğretmenimiz bize bir resim atölyesi kurdu. Lise hayatımda ilk kez bir resim öğretmeninin resim eğitimine ciddiyetle yaklaştığını da belirtmem gerek. Akademi sınavlarıma girmem ise başka bir serüven. Babam Adana Belediyesi’nde memurdu. Belediye binasında şehir galerisi vardı. Zaman zaman resim sergileri gelirdi ve ben de bunları görmeye giderdim. 1973 yılı sonbaharında( o yıl üniversitesi giriş sınavı yılda iki kez tekrarlandı) Yine bir sergiye gittiğimde, orada gördüğüm gazetede Akademi sınavlarına giriş kayıtlarının hala devam ettiğini fark ettim. Hemen eve dönüp anneme ben İstanbul’a gideceğim dedim. Dedim ama İstanbul’u hiç bilmiyordum. Hikayeyi uzatmayayım, kuzenimin kayınvalidesinin Elmadağ’daki evine geldim. Kuzenim o sırada askerliğini yapıyordu. Ama eşi Ayşe ve dört kız kardeşi ile bir aya yakın sınav sürecinde o güne kadar hayatımın en mutlu günlerini geçirdim. Hepsi beni çok teşvik ettiler. Bugün hala onlara bana verdikleri destek için müteşekkirim. Sonunda heykel bölümünü 11 kişi ile birlikte birincilikle kazandım. Evet 11 kişi de 20 üzerinden 20 alarak birinci olmuştu, bu o döneme kadar ve sonrası çok uzun süre yaşanan bir durum değildi. Kontenjan 10 kişi olmasına rağmen 11 kişi de bölüme alındı. Rahmi Aksungur, Önder Büyükerman ve Meriç Hızal da bu grubun içindeki isimlerdir. Resim bölümü asil listesinde olmadığım için biraz üzülsem de sonradan heykeli seçtiğim için çok memnun oldum.
-İlk özgün heykel deneyiminizi hatırlıyor musunuz?
Akademi yıllarında kil etüd ve kompozisyon çalışmalarının yanı sıra malzeme atölyelerinde de çalışırdık. Benim sanırım ilk özgün heykel denemem bakır bir torso veya bakırdan bir kuş figürüydü. 1976-77 yılları arası olmalı.
-Bir eser yaratırken nelere dikkat ediyorsunuz? İçeriği veya malzemeyi nasıl belirliyorsunuz?
Çok basit bir cevapla biçim ve içerik ilişkisine dikkat ederim. Öncelikle içerik önemlidir benim için. Sonra bu içeriği ifade edecek biçimlere yönelirim. Malzemeyi ise, biçim ve anlamı en iyi ifade edecek ve bunlarla uyumlu olacak şekilde seçerim.
-Sanatınızda hangi temaları işlemeyi tercih ediyorsunuz? Neden bu temalar size ilham veriyor?
Doğa, insan, yaşam, ölüm, özlem, coşku, masallar, mitoslar, gelenekler, çağrışımlar, korku, tekinsizlik, bilinmeyen…Şu anda aklıma gelenler bunlar… Kısaca insana dair en temel ve dürtüsel olan her şey konum olabilir. Mitoslar, masallar ve efsanelerin ve onların çağrıştırdığı duygulanımların bende yarattığı tezahürler yapıtlarıma çokça yansımıştır. Ayrıca küçük yaşlardan beri sinemaya olan tutkum da bir faktör. Adana’nın yazlık sinemalarında izlediğim Herkül, Ursus, Masist, Alaaddin’in Sihirli Lambası, Tepegöz filmleri ve tekrar ediyorum babaannemin anlattığı Binbir Gece Masalları, Şahmaran hikayesi ve babamın anlattığı tekinsiz rüyaların beni çok etkilediğini söyleyebilirim. Okuduğum Çukurova efsaneleri ve Yaşar Kemal’in bazı kitaplarındaki efsunlu Çukurova coğrafyası tasvirleri de beni etkilemiştir. Beni yapıtlarımdaki masallar ve mitoslara yönelten dürtü ‘’gerçek’’ ve bilinmeyen arasındaki git-geller galiba.
-Bir heykelin ortaya çıkması için ne tür bir düşünce, duygulanım, araştırma veya hazırlık sürecinden geçiriyorsunuz?
Bir heykel veya sergi hazırlığı sürecinde önce kendimden ne beklediğimi sorguluyorum. Sonrasında tema oluşmaya başlayınca, ki ben her sergi sürecinde farklı çalışmalar değil de bir süreci anlatan heykeller yaptığımı fark ettim.Örneğin son çalışmalarımda kağıt kesme sanatı (kat-ı sanat) ve minyatürlerden esinlenerek kat kat mum veya ahşap plakalarla gerçekleştirdiğim manzara heykelleri ve ağaç figürleri ortaya çıktı. Daha önceki sergilerimde mitolojik yaratıklar veya esintiler ön plandaydı.
-Hangi malzemelerle çalışmayı tercih ediyorsunuz ve neden?
Hemen hemen her türlü malzemeyle çalışmalar yaptım. Ama en çok kil ve mumla çalışmayı seviyorum. Özellikle doğrudan mum çalışırken malzemenin yumuşaklığı, sertliği, akışkanlığı veya doğasında taşıdığı efektler bana çok farklı ilhamlar veriyor.
-Yaratım sürecinizde kullandığınız farklı malzemeler nelerdir? Henüz kullanmadığınız ancak çalışmak istediğiniz bir malzeme var mı?
Az önce belirttiğim gibi her türlü malzemeyi denemeyi seviyorum. Kullanmadığım bir malzeme sanırım yok.
-Çalışma esnasında kendinize has geliştirdiğiniz teknikler oluyor mu?
Elbette oluyor, özellikle mum çalışırken. Aynı zamanda form ve doku vermeye veya malzemeyi farklı yöntemlerle kullanmaya yönelik aletler de yapıyorum.
-Eserlerinizi yaratırken mekansal faktörleri gözetiyor musunuz?
Sergi için hazırladığım eserlerimde böyle bir düşüncem yok ama kamusal alanlar için tasarladığım işlerde elbette mekana dair unsurları değerlendirerek işime dahil ediyorum. Zira işimi bu mekana dahil ettiğimden çevrenin fiziksel ve toplumsal belleğine dair faktörler çok büyük önem kazanıyor.
-Eserlerinizin izleyici ile ne tür bir ilişki kurmasını istiyorsunuz?
Yapıtlarım izleyicinin takdir ettiği her türlü iletişimi kurabilir. Açıkçası bu konuyu pek düşünmedim.
-Özel olarak sevdiğiniz bir eseriniz var mı? Varsa neden?
Evin Sanat Galerisi’nde açtığım sergideki ‘’Yer-Altı-Üstü’’ adlı rölyef ve Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüsü kapısındaki ‘’Bellek Ağacı’’nı seviyorum galiba.
-Kariyeriniz boyunca karşılaştığınız en büyük zorluklar neler oldu? Bu zorlukları nasıl aştınız?
Kariyerim boyunca her sanatçı gibi benim de yaşadığım birtakım zorluklar oldu elbette. Ancak bu zorlukları aşmak da bu mesleğin bir parçası.
-Sanatınızı etkileyen veya ilham kaynağı olan figürler veya olaylar var mı?
Etkilendiğim sanatçılar var tabii ki. Bunlardan bazıları Alberto Giacometti, Caravaggio, Hironimus Bosch, Caspar David Friedrich, Rene Lalique, Gustave Dore gibi. Bu sanatçıların bazıları teknik bazıları ruhsal olarak beni çok etkilemiştir. Ancak kendi tasarımlarımda bu etkiler ortaya çıkmaz, yalnızca ilham verirler. Babaannem de ilk ilham kaynaklarımdan biridir. Çocukluğumda anlattığı cinli perili hikayeler, masallar ve mitoslar önceden de söylediğim gibi sanatıma kaynaklık etmiştir. Herhangi bir olay üzerinden ilham alarak eser üretmiyorum . Ülke olarak sürekli olaylar bombardımanı altındayız. Bunların genel etkisi duygu olarak beni etkilese de işlerimde direkt bir mesaja yönelik dil oluşturmuyor.
-Heykel toplumla nasıl bir ilişki kurar?
Heykelin toplumla ilişki kurmak gibi bir yükümlülüğü var mıdır bilemiyorum. Ama toplum talep ederse heykelle ilişki kurar.
-İlgilendiğiniz farklı sanat dalları var mı? Başka bir alanda sanatçı olma hayaliniz hiç oldu mu?
Ben aynı zamanda takı tasarımcısıyım. Zaman zaman takılarım heykellerimden, zaman zaman heykellerim takılarımdan etkilenmiştir. İlgilendiğim diğer alan ise müzik. Hep müzisyen olmak istemiştim. Ama ailem ‘kötü yola’ düşerim diye istemedi. O zamanlar böyle bir ön yargı vardı. Cem Karaca’yı çok dinler ve severim. Zaman zaman dost meclislerinde ona öykünerek şarkılarını söylemekten keyif alırım. Neşet Ertaş’ı da anmadan geçemeyeceğim. Gönül bağım olan diğer önemli sanatçıdır, çok severim. Müziğin yanı sıra sinema da benim için ayrı bir tutku. Ama izleyici olarak.
-Heykelin diğer sanat dallarına göre sizce farkı nedir?
Heykelin birçok sanat dalını kapsayıcı özelliği olduğunu düşünüyorum. Resim, seramik, takı, sahne tasarımı, mimari vb. alanları örnek verebilirim.
-Heykel yapmadığınız zamanlar nelerle ilgilenirsiniz?
Günlük hayatta neler yapılması gerekiyorsa onlarla ilgileniyorum.
-Genç heykeltraşlar veya sanatçılara tavsiye vermek isterseniz, ne gibi önerilerde bulunursunuz?
Genç heykeltraşlara sadece kendileri gibi olmalarını tavsiye edebilirim. Ayrıca şu anda gençler enformasyon olarak bizden daha aktif bir kuşak. Zihinsel olarak kendilerini besleme ve araştırma olanakları çok çeşitli. Bunu iyi değerlendirmelerini isterim.