Devlet mi el atsın yoksa?
Aslına bakılırsa çoktan gündeme gelmiş olması gereken ama sinemanın kendi iç dengeleri nedeniyle kimsenin dokunmadığı meseleye sonunda birileri ses çıkardı, Yılmaz Erdoğan filminin gösterimini erteledi, Cem Yılmaz abukluğa cevap vermek zorunda kaldı, Şahan Gökbakar ona destek verdi, saçmasapan laf ise Mars sinema grubundan bir hanımın “başka Cem Yılmaz’lar buluruz” cümlesiydi…
Valla kim ne derse desin, ele geçen paranın aslolarak filme geldiğini, o filmin afişinden fragmanına, oyuncularından konusuna bir dolu ayrıntıyla genişleyen tanıtım unsurlarına dayandığını bilen herkes bu paranın sağlam bir kısmını filmin yapımcısının ve yıldızının hak ettiğini bilir, burada salon dediğin o filmi gösterdiği için doğan bir başka unsurdur, elbette şöyle temiz bakımlı, böyle güzel düzenli filan olması meselenin ekstra yanlarıdır ve o ya da bu salonun seçilmesine faydası olur, ama hiç kimse o salona bu filmi seyretmeye değecek mi sorusuyla gelmez, herkes öncelikle bir film seyredeceğim sanısıyla gelir, üstelik bir yıldız da öyle hasbelkader değil, arkasında bir birikim yaparak gelir, şovu olmasa Cem Yılmaz, dizisi olmasa Yılmaz Erdoğan, programı olmasa Şahan Gökbakar olmak kolay mıydı, ilk filmlerine milyonlar gider miydi, dolayısıyla saçmalamayın, yeniler çıkar, çıkabilir, çok da güzel olur, ama onlar yeni bilmemkimler değildir, yeni isimlerdir…
Ama tabii bir ülkede piyasanın yüzde 35’ine sahip olan bir sinema grubu varsa, orada bir sivil örgütün de onun belli haltları yeyip belli şeyleri yapamayacağını söylemesi lazım, aynı şey yapımcılar için de geçerli elbet, peki nerde böyle bir sivil örgüt, nerde her kesimin belli oranda temsil edileceği, sinema taraflarının en önemlisi olan seyircinin de dahil olacağı, devletin de sadece temsil edileceği bir antitröst kuruluş var mı acaba, yoksa kimse böyle bir örgüt de istemiyor aslında ama, yangın kapıya dayanınca ya devlet çözsün ya başkası mı deniyor, işte orasını buradan anlamak imkansız doğrusu…