Size de oluyor mu bilmem, bazı tartışma programlarına sadece bakmak için zaplıyor, sonra ya ele alınan konu ya da katılan konuşmacılar
nedeniyle biraz daha kalıyor, en sonunda bir bakıyorum sanki garip bir büyü varmış gibi iki saat seyretmişim ve elimde hiçbir şey kalmamış,
kendi eski fikirlerimden başka…
Oysa iyi bir tartışma programı, karşıt fikirlerin açıkça ortaya koyulabildiği bir süreç olur, biz de bunları kendi içimizde ölçüp biçer tartar, kendimize
göre değelendirir ve taze fikirler olmasa da yeni bilgiler alırız, gelgelelim şimdiki tartışma promramları millet kavga görsün diye iki kampa ayrılmış
katılımcılarla sonunda hiçbir yere varmayacak siyasi lafların havanda su dövülerek programa ayrılan vaktin doldurulması şeklinde geçiyor, biz de
bunlara bakıp öyle kalakalıyoruz…
Aslında yerel seçimler başlangıçta muhteşem bir barış içinde, terbiyeli düzgün muzip bir kampanya havasıyla, seviyenin korunduğu bir
ortamda, beklentilerin ve projelerin yarıştığı bir havada geçer inşallah diye beklenirken, arada allah korusun denilerek not düşüldüğü gibi
liderler karışınca ne olur sorusu henüz cevaplanmamışken, ekran tartışmacıları yavaş yavaş gerilmeye, kızgınlaşmaya, hadleri hafiften
aşmaya çoktan başladı, bu atışmalardan kapışmalara gidecek konuşmaların geleceği pek hayırlı görünmüyor yani…
Tartışmacılar sinekten yağ çıkarmayı, daha doğrusu bir cümleden bir kitap üretmeyi, biri el sallasa işte el hareketi yaptı diye iddia etmeyi, biri
yolda ayağı takılıp düşse hemen araba çarptı gördünüz mü diye ortalığı velveleye vermeyi çok iyi biliyorlar, gerekirse top sürürek bolca rakip
geçmeyi, gerekirse gelişine vurarak artistik goller atmayı muhteşem beceriyorlar, zaten ortam onlara uygun kuruluyor, hatta söylemek lazım
ki bizzat programı hazırlayanlar iki tarafa zaten ayırdıkları konukları daha seçerken ona göre seçiyorlar, konuk olarak çağrıldığı zaman
rakibini daha başlamadan belirleyebilen konuklar kadar, yapımcılar da kim kimle neden nasıl tartışır daha başlamadan kestirebiliyorlar…
Ama bazen bunları çağırarak kendileri kaşınmış olsa da bu kadarını beklemez insan diye düşünüp tartışmaların sunucularına acıyorsunuz,
onların iki tarafı da idare eder gibi gözükürken iğneleme işlerini de hatırlatmadan geçmediğini biliyor olsanız da herhalde bu kadarını istemezler diye üzülüyorsunuz, nitekim geçtiğimiz günlerde Didem Aslan Yılmaz reklama çıkalım artık diye yalvarırken, Ahmet Hakan beş dakika bir çay içelim lütfen derken, muhtemelen stüdyoda yükselmekte olan hararetten bunalmışlardı, ne bileyim en azından üzülüyorlardı, bunun sonu ne olur şimdiden kestirilemez ama gittiğimiz yer pek de parlak değil diye düşünüyorlardı herhalde…