Eve Dönüş
Julia Roberts, benim gibi 50 yaş çevresinde olanlar için, büyük yıldızlıktan çok iyi oyunculuğa terfi etmiş, acayip güzellikten ziyade müthiş sevimliliğe geçmiş, her açıdan mükemmel bir Hollywood ünlüsüdür, şöhret ve yetenek ikilisini sırtında taşımak hususunda da hiç zorluk çekmemektedir.
İşte bu filmde, artık orta yaşlı anne rollerine yöneldiğini gösteriyor ve henüz 23 yaşındaki yeni yetenek Lucas Hedges ile birlikte harika bir oyun sergiliyor. Tabii bu noktada hemen belirtmeli, filmin hem senaristi hem yönetmeni olan Peter Hedges’ın oğlu olması değil Lucas Hedges’ın yeni yetenek sayılarak filmin başrolünü alması, Yaşamın Kıyısında filminde Oscar adayı olan rolü ve epey ses getirmiş Boy Erased filmindeki başrolü sayesinde bu ünvanı hak ederek almıştır.
Yani babası da gayet şanslıdır böyle bir oyuncu olduğu için oğlu, bu filmde uyuşturucu bağımlılığı için klinik tedavisinden çıkıp gelmiş oğlunun yıllar boyunca yaptığı gibi yalan mı söylediği yoksa bu kez gerçekten bırakmakta kararlı mı olduğu sorularıyla mücadele etmekte olan anne, sonra eskiden gelen tanıdıkların oğulu yeniden batağa çekme gayretlerine karşı mücadele veriyor.
Aile içi bir dramdan toplumsal bir gerilime ilerleyen bu filmi ateşleyen iki insan oluyor Julia Roberts ve Lucas Hedges, tabii burada Peter Hedges’ın da çok başarılı yönetmenlik çıkardığını belirtmeliyiz, filmi gözyaşından heyecana gayet akıcı biçimde sürüklüyor, yani Eve Dönüş filmi seyredilmeyi hak ediyor…
Yüksek Yaşam
Şimdi benzer bir tanımı, yani 50 yaş civarındakilerin büyük yıldızlıktan iyi oyunculuğa terfi edişini yakından takip ettiğini anmak gerek, üstelik onun güzellikten çekiciliğe doğru yol aldığını da söylemeli, kimden bahsediyoruz, Juliette Binoche, gerçi artık rol ayırt etmiyor pek, büyük küçük, iyi kötü çok fark etmiyor onun için…
Yüksek Yaşam da, yönetmeni eleştirmen tayfasından bol bol övgü alan Claire Danes ve başrol arkadaşı genç Hollywood yıldızlarından Robert Pattinson olduğu için gayet çekici gelmiştir, üstelik 72 yaşındaki Claire Danes, hem ilk kez bir bilim kurgu çekiyor, hem ilk kez İngilizce bir film hazırlıyor, yani tutarsa kaymaklı ekmek kadayıfı tadında olacak bir proje bu…
Ama filmin senaryosuna bakmak iyi bir film çıkmayacağını belli edermiş gibi geliyor, perdede de dekor ve arka planın basitliği dikkat çekici, ama önemli olan bu değil, varoluş merkezli filmlerde bunca söz söylenmişken kalkıp en basmakalıp cümlelerle bir tartışma filmi yaptığınızı sanmanız önemli, bu açıdan hiç şansı yokmuş zaten.
Juliette Binoche’un kötücül doktoru da, Robert Pattison’ın iyi yürekli mahkumu da yetersiz, geriye kala kala uzayda geçen bir sanat filmi kalıyor…
Çifte Hayatlar
Juliette Binoche bir başka filmle daha karşımızda bu ara, üstelik ne yalan söylemeli gayet iyi bir film bu ikincisi, yazarlık, yayıncılık, dijitalleşme, günlük yaşam, aşk ve bilumum meseleye günümüzün şartlarını tartışarak yaklaşan bir romantik komedi, biraz enteletüel ve burjuva bir hayata bakıyor gibi görünebilir, ama oralarla sınırlı kalmadığını da fark ediyorsunuz.
Filmin senaristi ve yönetmeni, Fransa’dan çıkıp Amerikalı yapımcılarla da çalışan çok deneyimli bir isim, Olivier Assayas, oyuncu kadrosunda ayrıca Gulillaume Canet de var, Juliette Bnoche’la karı kocayı oynuyor,
Tabii bu noktada, filmin aynı zamanda 40-50 yaş krizi meselesine de girdiğini söylemek gerek, velhasıl gayet keyifle seyredebileceğiniz bir film Çifte Hayatlar…
Seninle Başım Dertte
Seninle Başım Dertte filmini de gayet keyifle seyredebilirsiniz, deneyimli yönetmen Pierre Salvadori’nin yıllardır özellikle çok başarılı işler çıkardığı romantik komedi türünde bu film…
Başrollerde iki yükselen yıldız var. Aramızda Bebek Var filmiyle çıkış yaptıktan sonra, hem serseri hem yakışıklı, hem salon erkeği hem berduş olabildiği için, suç hikayelerinden komedilere kadar her türden filmde karşımıza çıkan Pio Marmai, suçsuz yere girdiği hapishaneden çıkınca hayatta ne yapacağını bilemeyen bir adam. Dardene Kardeşler’in çektiği Meçhul Kız filmiyle başarılı bir çıkış yaptıktan sonra, oynadığı her yapıma iyi bir oyunculuk getiren Adele Haenel ise, öldükten sonra yozlaşmış bir polis olduğunu öğrendiği kocasının suçsuz yere hapse girmesine neden olduğu adama yardım etmeye çalışan dul bir kadın. İkisinin girdiği maceralar da gayet heyecanlı ve eğlenceli…
Şampiyonlar
Büyük bir basketbol takımının yardımcı koçuyken bir sinir krizi geçirip alkollü olarak arabayla kaza yapınca mahkeme tarafından üç ay boyunca çeşitli zihinsel engellilerin basketbol takımını çalıştırmaya mahkum edilen bir adamın iğrenmekten sevmeye dönüşünün hikayesi…
Filmin yönetmeni Javier Fesser, gerçekten çeşitli engelleri olan insanları oynatmış filmde, onları tanıyalım ve anlayalım diye uğraşılmış da, evet kabul etmek lazım ki bazı bölümler biraz hızlı geçiyor, madem olacak hemen olsun bari zihniyetinin ağır bastığı yerler bulunuyor yer yer, ama genel olarak engelsiz insanlar ile engelli insanların birbirlerine daha samimi ve daha gayretli yaklaşmasını sağlayacak sahneler ağır basıyor.
İspanyol sinemasından Javier Guiterrez gayet yakışıyor rolüne, dediğim gibi bazı şeyler kalıplaşmış olduğu için aceleye getiriliyor, ama yine de kendi halinde küçük komik bir film Şampiyonlar…